Biyoloji bilimine göre ölüm, bir canlı varlığın hayati faaliyetlerinin kesin olarak sona ermesidir (1). Ölüm, durdurulmasının ya da önlenmesinin mümkün olmadığı, insanın deneyimleyeceği itiraz kabul etmeyen olaylardan biri olarak evrensel bir olgudur. Ölümün kaçınılmazlığı, zaman olarak belirsizliği, her düşüncede ve her inançtaki insanda, yüzyıllardır şiirlerle, nesirlerle, şarkılarla, inançlarla tanımlanmaya çalışılan, “korkuların en büyüğü”nü yaratmıştır (2). Budizm’e göre ölüm, hiçbir canlı için bir son değildir. Aksine, karma felsefesine göre ruh tekrar tekrar vücut bulur. “Kötü amellerde bulunanların ruhları, ölümden sonra kötü karmalarıyla uzun zaman cehennem azabı görürler ve daha sonra da yeryüzünde yeni bir vücutla doğarlar (3). Gnostik bir din olan Manihaizm’de ise ölüm kavramı, ruhun “beden hapishanesi”nden kurtulması şeklinde anlaşılır. Gnostiklere göre, ilahi âlemin bir parçası olan ruh ölümsüzdür. Ölüm ancak süfli olan maddi varlıklara ve insan söz konusu olduğu zaman beden için geçerlidir (2). Mani dininde de Budizm’de olduğu gibi bir tenasüh düşüncesi vardır. Fakat bu durum Mani dininde sınırlıdır. Öldükten sonra iyi olan ruh ışık âlemine gider. Kötü olan ruh ise önce çeşitli cehennemlerde cezalandırılır, daha sonra ruhu temizlenip kurtuluncaya kadar doğar ve ölür (4). Peki, İslam tasavvufuna göre ölüm nedir? Aşağıdaki cümleler buna bir cevap olabilir: “Ölüm, insanın ilmî kazançlarının imtihan yeridir. Herkes oraya imtihan edilmek üzere gider, ta ki burada tahsil edilmesi icap eden ilimden cevap versin diye… Eğer kendisine tevcih olunan suallere gereken cevabı verebilirse daha âlâ mevkilere yükselir. Yok, eğer cevaptan aciz kalır da dönerse cehenneme gider. Yani cehennem gibi olan hicran ve firaka atılır”.
https://sdplatform.com/sarkilarda-olum adresinden erişebilirsiniz.